Türkiye’nin 2021 yılında geçtiği ekonomi modeli birçok iktisatçı için şaşkınlık yaratmıştı. İlk etapta Çin’in 90’lar sonu, 2000’ler başı modeline benzetilen geçiş sonrasında Türkiye Ekonomi Modeli olarak isimlendirilmişti. Özünde TL’nin değer kaybıyla, üretim ve ihracata dayanan bir sistem olması kısaca emeğe ve emekçilere yüklenerek, enflasyonda hem cari açık kapatmak hedefi bulunan hem de iç tüketimi geriye atan bir sistem refahı ne kadar artırabiliyor. Sonuç da ortalama ücretin asgari ücrete yakınsadığı bir çalışan kitlesi yaratmaya ve ihracatçının çok kazanmayı emek üzerinden çok satarak sürümden kazanmasına döndürüyor. Bu da işi dönüp dolaşıp yine döviz kurlarına getiriyor.
Girişte uzun uzun anlattığımız konunun özeti şu: İhracatçıyı önceleyen modelde, Türkiye’de ihracatçı iş insanları çok kazanmayı, emeği döviz bazında ucuzlatarak, yurt dışına da döviz bazında ucuz malların daha çok satılmasıyla para kazanmayı planlıyor.
Bakın, ithal bağımlı bir üretim modeline değinmiyoruz dahi! Oraya girersek çıkamayız derdik ama kısaca şöyle ara yol açalım: Katma değerli bir üretim modeli olmadığı için kurdaki hareketler maliyeti anında etkiliyor.
Buna bir yenisi daha eklendi. türkiye’de önemli yatırımları olan Eren Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Eren, yeni yatırımlarından bahsettiği bir yayında istihdamın ağırlıklı kadınlardan oluşacağını söyleyerek gönüllerimiz fethederken, dolar konusunda da söyledikleri dikkat çekti.
Eren, “Türkiye’nin de ucuz işgücü ülkesi olmaktan elbette çıkması lazım” diyerek sorunun ana kaynağını dile getirdi: “Daha teknolojik ürünlere yönelmemiz lazım.”
Sosyal medyada dolarla ilgili söylem çok dikkat çekerken,
Uzmanlar da konuyu yorumladı.
Yorumlarda tepkiler de olurken,
Dolarla ilgili söylenenlerden çok,
Katma değerli üretimin öne çıktığı görüldü.
Sizce ülkede ihracattaki ana sorun maliyetler mi?
Döviz kurlarındaki baskılanma mı?
Katma Değerli üretim olmadan,
Dünya çapında bir markalaşmayı başaramamış olmamız mı?